Ne kadar garip bir olgu değil mi zaman? Elinde avucunda olmayan bir şey işte. Ne “harcadığın” vakitler var sende ne bugünün anıları ne de yarının umutları… Ama her şeye rağmen tüm planlarımız, hareketlerimiz ona göre şekilleniyor. Onunla anlam kazanıp onunla değersizleşiyor. Bütün bunların ötesinde başka bir şeyden bahsetmek istiyorum ama. Oluruna ya da zamana bırakmaktan, bırakabilmekten…
Herkesin derdi var; herkesin derdi kendinden büyük. Ve de bu dertler deryasında kaybolup giderken tutunacak dallara ihtiyaç duyarız. Bazen bir dosta bazen kendimize bazen de daha yüce bir şeye. Çoğumuz o yüceliği “zaman” olarak adlandırıyoruz aslında. Yani akıntıya karşı ya da aktığı yöne doğru yüzmek değil de oluruna bırakarak.
Elimizden gelmeyen, canımızdan giden ve bir şey yapmaya yetecek güç bırakmayan o kör talihe, hayatın sillesine söverken kalıveririz. İşte o çaresiz anlarımızda daha da boğuşuruz sorunlarımızla. Çoğu zamanda boğuluruz oracıkta. Peki, oluruna nasıl bırakacağız ki ya da zamanın ta kendisine?
Zaman, birçok örtüleri kaldırabilir.
J. Jack Rousseau
İşte o garip olgu kendisini burada gösteriyor. Aklına geçmişte yaşadığın bir zorluğu getir değerli okur. Ama aşamadığın ve uğraşmayı bıraktığın bir tecrübe olsun bu. Nasıl çözüme kavuştuğunu hatırlıyor musun? Ben sana söyleyeyim, zamanla. Şimdi bana “Aman canım, ne alakası var? Çevremdeki insanlarla denk geldiği bir anda oluverdi” de diyebilirsin. Ancak hepsinin bir araya gelmesi zamanla oldu. Oluruna bırakmakla yani…
Elimizde olmadan gelişen çokça şey var bu dünyada. Ve hepsiyle baş edemeyecek kadar güçsüz ve sahipsiziz, zaman tarafından. Bir o kadar da zaman tarafından evlatlık edilmişiz. Dar zamanlarımızda hepimizin sevdikleri koşabilir yanımıza. Ama hiçbiri zamanın sarabileceğinden daha etkili olmuyor. Bir şeylerin akıp ya da kayıp gitmesi gerekiyor. Eninde sonunda arkana dönüp bakacaksın “nasıl” sorusuna cevap ararken. Ve zamanın izlerine rastlayacaksın. Zaman, her şeyin ilacı olabilir. Tabii sen izin verirsen.
Bazı şeyleri zamanında yaşarken bazılarını da zamana bırakmalı insan. Geleceğimize, arkadaşlarımıza ya da herhangi bir şeye zaman ayırabiliyorsak yarın için ve bunu yapmayı kendimize hak görüyorsak çok da zor ya da kötü olmamalı zamana bırakmak…
“Ve zaman usulca fısıldadı, bana bırak.“
Naçizane.