İnsanın Kozası

Yitirmiş bir halde saflığımızı, kozamızın bir başka haline büründük. Bildiğimizi düşündüğümüz tüm o duyguların ve de düşüncelerin gerçekliği ile tanışma vakti geldi. Mayamızı yoğuracak mutluluklar, kahkahalar ve sevinçlerle. Biraz da mayasını bozacak acılar, kederler ve de hüzünlerle… Ayrı bir gerçekliğe sahipmişçesine yere erken inen bizler, şimdi kozamızda koşturuyoruz.

Kaç gün, kaç gece, kaç zaman, sürecek bilmeden yola devam ettiğimiz gibi birkaç kere de soyuluyoruz kendimizden yeni bir deriye sahip olma adına… Üstelik kimse bizi zorlamamışken, gerçeğin bu olduğu varsayımıyla ilerlemeye devam ediyoruz. Yırtılıp kanatlanmayı arzu ediyoruz şu kısacık ve değersiz ömürlerimizde… Bir şey alıp vermeden, kazanıp kaybetmeden, sevip sevilmeden, arayıp bulamadan, ayrılıp kavuşmadan…

Doğrusal olmayan bir hayatı doğru bir şekilde yaşamak için aslında tüm çabamız. Yanlışları, hataları ve de çirkinlikleriyle… Büyüyüp olgunlaşmaya devam ederek benliğimizi arar dururuz. Neden burada olduğumuz ya da amacımızın ne olduğunu öğrenmekle yiyip bitiririz ömrümüzü. Yanlış yollara sapar kimimiz, aradıklarını bulduğunu zannederek. Hoş, sonraları fark eder. Kimi ise yanlış hayatın tamamını doğru yaşamaya çalışır da beceremez. Bu yüzden bir kozadayızdır aslında.

Olduğumuz kişiyi bulduğumuzda yırtarız tüm o bizi bağlayan ipleri. Serpiliriz büyük, renkli, göz alıcı kanatlarımızla… Üstelik cevapları bulmak o kadar zordur ki soruların değişmesinden. Gerçek benliğimizle iki gün kalır elimize. Acımasızlığından mı hayatın yoksa habersiz olduğumuzdan mı benliğimizin? Bilinmez. Ancak kendini bulmanın özgün sarhoşluğu ile farkına da varmayabiliriz. Üstelik hayatımızda çokça etki de bırakabiliriz bir kelebek olarak.

Yaşamımızda aldığımız minik bir karar ya da akıl almaz bir durum bizleri çıkmazlara sürükleyebiliyor. Tüm bu olayları başlatan zincirin, ilk halkasına varmaksa imkânsız. Üstelik bu metal bağ kusursuz bir çember oluşturmuşsa bizlerde. Hoş, güzel sonuçlar doğurdukça pek umursamayız ama bir kanat çırpışımızla fırtınalar kopartıyorsak, zincirleri kırmak istememizi yadırgamamak lazım.

Aslında çirkin bir kurtçuk olarak başlayan birer kelebeğiz hepimiz. Bütün o güzel olmayanları tadarız farklı dönemlerde, farklı tatlarda. Bizim mayamızı olgunlaştıran her evrede, bir kozaya bürünürüz. Kimimiz takılıp kalırız ördüğümüz bu iplerine arkasında, yırtmaya yakın yaşamımız sonlanabilir de. Kimimiz de tüm zarafetiyle bürünüverir bir kelebeğe, bir kanat çırpışıyla tüm güzellikleri serebilir önüne: varlığıyla… Ruhumuzu ya da özümüzü de benzetebiliriz bir kelebek kozasına. Sonuçta güzelleşmeyi arzulayan çirkin kurtçuklarız hepimiz.

Naçizane.

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s